Müzakereleri İle İlgili Soruları Yanıtladı
GÜNDEMCumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siber, toplum olarak yarım asrı aşkın süredir Kıbrıs sorunuyla yaşandığını anımsatarak, insan psikolojisi gereği, “Eğer ortada büyük bir sorun varsa ve bu sorun çözülememişse, tüm olumsuzlukları ona bağlamak” gibi bir durum ile karşı karşıya kalındığını kaydetti.
Cumhuriyet Meclisi Başkanı Sibel Siber, Kanal T Televizyonunda “Hasan Hastürer ile Bugün”isimli programda İsviçre sonrası Kıbrıs müzakerelerinde gelinen durum ile ile ilgili soruları yanıtladı.
Cumhuriyet Meclisi'nden verilen bilgiye göre, Siber, toplum olarak yarım asrı aşkın süredir Kıbrıs sorunuyla yaşandığını anımsatarak, insan psikolojisi gereği, “Eğer ortada büyük bir sorun varsa ve bu sorun çözülememişse, tüm olumsuzlukları ona bağlamak” gibi bir durum ile karşı karşıya kalındığını söyledi. Böyle olunca da günlük yaşantıda önümüze çıkan bir çok problemin Kıbrıs sorununa bağlandığını vurgulayan Siber, “Sorunları çözemeyince, sorunlar büyüyor, hükümetler değişiyor ama bu sorunlar hala aynı yerde duruyorsa bir yargıya varıyoruz. O da, Kıbrıs sorunu çözülsün ki bütün sorunlarımızdan kurtulalım” dedi.
Bu durumun Kıbrıs sorununun bir an önce çözülmesi için güçlü bir istek yarattığına dikkati çeken Siber, ancak Rum tarafında benzer algının olmadığını, Kıbrıs sorunu devam etmesinin insanların günlük yaşantısına olumsuz yansımadığını, çünkü bir taraftan normal devlet ilişkilerini sürdürdüklerini söyledi ve çözüme ulaşma konusunun Rum toplumunda bizdeki kadar heyecan yaratmadığını söyledi.Siber, bu nedenle de fazla aceleleri olmadığını, ucu açık müzakerelere devam etmek istediklerini, müzakereleri takvimlendirmek istemediklerini ifade etti.
Siber şöyle devam etti:
“Onlar dünyaca kabul edilmiş bir devlet yapısında sürdürüyorlar varlıklarını. Bizde ambargo, izolasyon tanınmamışlık var ama kendi iç sorunlarımızın aslında büyük bir yüzdesi Kıbrıs sorunuyla alakalı değil. Bu tesbiti gayet rahatlıkla söyleyebilirim . Bizim sorunlarımızın bir çoğu kendi iç meselemiz ve ileride Kıbrıs sorunu çözülse bile biz yine kendi iç meselelerimizle başbaşa kalacağız.”
Halkın çözüm ve barış arzusunun çok yüksek olduğunu dile getiren Siber , ama çözümle birlikte bütün sorunların çözüleceği gibi bir düşünceye kapılmamak gerektiğini ifade etti. Bunun sorunlara çözüm bulma motivasyonunu düşürdüğünü ve ertelediğini söyledi. Siber: “Bizim Kıbrıs’ta çözüm irademiz yüksektir. Bu adada çözüm istiyoruz, barış istiyoruz. Ancak bu inancımız ile birlikte kendi iç meselelerimizin çözümünün bizde olduğuna inanırsak, kendimize güvenirsek , vizyonumuz varsa , çözmek için planlar projeler üretirsek, engelleri aşarız inancındayım. Bunu kendi deneyimlerimde de gördüm.” dedi.
“BU SÜREÇTE TEMKİNLİ İYİMSERİM”
Başkan Siber programda İsviçre zirvesi sonrası gelinen son durum hakkında görüşlerinin sorulması üzerine şunları kaydetti.
“Tutanakları okuyan bir kişi olarak açıkça ifade edebilirim ki büyük umutlar taşımıyordum.Bunu yakın çevremle ve bazı milletvekilleriyle de paylaştım. Cumhurbaşkanına da birkaç kez ifade ettim bu düşüncemi . Okuduğum tutanaklar bana çözüme çok da yakın olduğumuz izlenimi vermiyordu. Ama tutanaklar dışında ve tutanaklara yansımayan kapalı kapılar ardında verilmiş birtakım olumlu sözler varsa onları bilmiyorum. Tutanaklara baktığımız zaman Mont Pelerin’e giderken beklenti şuydu: ‘Birçok başlıkta büyük ölçüde uzlaşıya vardık . Uzlaşamadığımız başlıklar tamamlanacak, toprak masaya yatırılacak ve haritalar çıktığı zaman da 5’li görüşmenin tarihi belirlenecek. Bu kadar hızlı ilerleyebilecekler miydi? Çünkü en önemli başlık olan mülkiyet kriterlerinde de henüz anlaşılmış olmadığını görüyordum."
"DUYGUSAL BAĞ" KULLANICI İÇİN GEÇERLİ
Siber, Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamalarda Rum tarafının, 10 yaşın üstündeki göçmenlerin duygusal bağı olduğu ve evlerine dönme hakkının birinci derecede onlarda olması gerektiği konusunda ısrarcı olduklarını söyledi.
Siber şöyle devam etti:
"Halbuki Demopulos kararında, 'duygusal bağın' şu anda mülkiyeti kullananlar için geçerli olduğu kararı vardır ve bu kararda da öncelikli hak uzun zamandır o mülkte oturanlara verilmektedir. Yani 74 öncesi mülk sahibi evinin kendisine iadesini isterse, kullanıcının evde oturma istemesi durumunda öncelikli hak kullanıcıya verilmektedir. Ama bu demek değildir ki şahsın mülkiyet hakkı elinden alınacaktır. 74 öncesi mülk sahibine böylebir durumda iade yerine takas veya tazminat verilecektir. Biliyoruz ki bireyin mülkiyet hakkını 2. Dünya savaşından bu yana AİHM koruyor. O nedenle global takas olanaksızdır, biz geçen bunca yılda global takas düşüncesi yerine daha akılcı politikalar izleyerek çözümden önce mülkiyette ilerleme sağlayabilirdik. Taşınmaz Mal Komisyonu'nu daha işlevsel kılabilirdik ama maalesef yapmadık. "
“ SİYASİ EŞİTLİĞİMİZ ÇOK ÖNEMLİ”
Gündemde hep toprak ve mülkiyetin olduğunu anımsatan Siber: “Biz diyoruz ki Rum tarafı devletin tümünü işgal etti. Federal bir çözümde biz yönetimde söz sahibi olmak istiyoruz, siyasi eşitlik istİyoruz. İki toplumlu iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı bir devlet yapısı istiyoruz. BM parametresi de budur. Bizim açılım yapabileceğimiz alan ise toprak. Yani müzakere yönetim ve güç paylaşımıyla, toprak vemülkiyet üzerinde olması gerekiyor. " şeklindekonuştu.
Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarına bakıldığında, yönetimde Rum tarafının basit çoğunluk istediğinin ifade edildiğini söylen Siber, bunun ise Kıbrıslı Türklerin iradesini yok sayma anlamı taşıdığını ifade etti.
Siber: “Bu durumda ortaklık kurmaya çalıştığımız tarafın siyasi eşitlik açısından iyi niyetini sorgulamakta haklıyız.Bu kadar kaygı taşımamızın altında geçmişte Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumlu olan anayasasını değiştirip Rum hakimiyetinde bir üniter devlete geçme girişiminde bulunmaları da var” dedi.
“BASİT ÇOĞUNLUK, SİYASİ EŞİTSİZLİKTİR ”
Siber şöyle devam etti:
“ Biz daha çok toprak ve mülkiyete odaklandık; bakıyorum tartışmalar, eleştiriler hep bu yönde. Halbuki bizim esas elde etmemiz gereken yönetimde söz sahibi olmamız ve kurulacak federal devlette kendimizi siyasi eşit hissetmemizdir. Yönetimde görev alanların dağılımı nüfusa göre olduğu durumda, eğer basit çoğunluk ilkesi uygulanırsa bu, nüfusu daha az olanın iradesinin kararlara yansımaması anlamına gelir. Yani bir nevi, sayısal olarak fazla olan tarafın yönetiminde bir devlet olur. İki kurucu devlet olacak, bunların kendi iç yönetimi ve bu yönetimlerin sınırlı birtakım yetkileri olacak ama esas uluslararası alanda bizi temsil edecek olan Federal Devlettir. O federal devlette bizim ne kadar söz sahibi olacağımız ne kadar bizim hissedeceğimiz önemli. Eğer biz federal devleti kendimizin hissetmezsek ve Rum Federal Devleti gibi görürsek, ki basit çoğunlukla kararları geçirmek o anlamı taşır, azınlık psikolojisine gireriz. Azınlığa düşmeden, siyasi eşitliğimizin olabileceği, kendi kendimizi yönetebileceğimiz, federal devlette kendi varlığımızı da hissedeceğimiz bir yönetim istiyoruz. Şimdi masaya bakarsak Anastasiadis dönüşümlü başkanlığı kabul etmedi , müzakere tutanağına yazdırmadı. Biz toprakta açılım yaparken, iyi niyet gösterirken onların müzakere heyeti yönetim ve güç paylaşımında ne derece iyi niyetli davranıyor? Kendimizi eleştirirken bir de bu soruya odaklanalım. "
“GARANTİLER HALEN AB BİRİNCİL HUKUKUDUR”
Garantiler konusunda ise, Rum tarafının garantilerin gereksiz olduğu ve Avrupa Birliğine uymadığı söylemi olduğuna dikkati çeken Siber, garantilerin halen Rum tarafının üye kabul edilmesiyle Avrupa Birliği birincil hukuku olduğunu söyledi.
Siber şöyle devem etti:
“1960’da biliyorsunuz garantiler anayasanın, anlaşmanın bozulamayacağının garantisiydi. Garantiler kalkarsa, oluşacak yeni devletin Anayasasının bazı değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesi girişimine karşı güvencemiz ne olacak? Geçmişte böyle bir girişim olduğunu biliyoruz. 1960 Anayasası'nın 13 maddesi değiştirilmek istenmişti. Artık tüm bunlar geride kaldı, artık barış içinde yaşayacağımız bir anlaşma olacak ve bu anlaşmayı bozma girişimi olmayacak diye düşünmek için için henüz çok erken. Geçmişin acı tecrübelerini gelecekte yaşamamak için iyi niyetle ama temkinli, kaygıları da gözününde bulundurarak ilerlemeliyiz"
“YAŞAYABİLİR BİR ÇÖZÜM”
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin de iki bölgeli değil ama iki toplumlu bir federasyon olduğunu anımsatan Siber, bu nedenle Anastasiadis'in sürekli olarak “Bulunacak çözüm , Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacak” dediğini ifade etti.
AB muktesabatındaki dört özgürlüğün uygulanmasıyla Kuzeyde mülkiyette ve nüfusta sarih çoğunluğun Kıbrıslı Türklerde olmayacağının ve iki bölgeliliğin ortadan kalkacağının açık olduğunu belirten Siber anlaşmanının birincil hukuk olmasının önemine bir kez daha işaret ederek, kimin kazanıp kimin kaybettiği değil yaşayabilir bir çözüm bulmak önemli. Aksi halde bugün bir taraf kazançlı gibi görünse de bulunacak çözüm yaşayabilir olmazsa herkesin kaybedeceğini söyledi.
Siber: "Barışık toplumların oluşturduğu federasyonlarda belki böyle bir derogasyona ihtiyaç olmayabilir ama Kıbrıs'ta iki toplumun ne derece barışıp birlikte yaşama kültürü oluşturduklarını ancak zaman gösterecek. Arzumuz her iki toplumun barış içinde sonsuza kadar bu güzel adada yaşamasına olanak sağlayacak yaşayabilir bir çözüme ulaşmaktır" dedi.
İlginizi Çekebilir